Translate

23 Ocak 2015 Cuma

ZABİT VE KUMANDAN İLE HASBİHAL, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Zabit ve Kumandan İle Hasbihal” M.Kemal’in yazıp yayımladığı kitapların çap olarak en ufaklarından biridir. Fakat taşıdığı mana bakımından, şüphesiz ki çok büyük değerdedir.

Kitap bir göndermeye karşılık olarak hasbihal biçiminde kaleme alınmıştır. Kurmay Binbaşı Mehmet Nuri (Conker) Bey’in 1913 yılı kışında Birinci Tümen arkadaşlarına verdiği konferansların bir araya toplanmasından oluşmuş “Zabit ve Kumandan” isimli eserine Bulgaristan’daki Türk Askeri Ataşesi Kurmay Yarbay M.Kemal’in cevabı.

Kitap 1914 Mayısında Sofya’da yazılmasına rağmen, ancak 1918’de yayımlanabilmiştir.
Şimdi bu kitabın dikkate değer bazı bölümlerini gözden geçirelim:
....................................
“Meşrutiyet devresinin , Osmanlı ordusunu ilk teşhis ettiği Edirne manevra sahasında hayalen şöyle bir dolaşalım:
Senin ve benim, ve senin ve benim gibi birçok arkadaşın kollarımızda beyaz birer band vardı.Biz hakemdik. Bizden daha büyük hakemler de vardı.
Ne hükümler verilmişti. Bunu söylemeden önce ne görülmüş olduğunu hatırlayalım:
Mesela; mavi kolordunun sağ kanadında hareket eden bir Tümen Komutanından, tümenine verdiği emrin ve tümenin bulunduğu vaziyetin bildirilmesi rica edildi. Tümen Komutanı böyle bir soruya muhatap olmamış gibi, atının üzerinde susmuş ve pek ziyade sakin ve dilsiz duruyordu.
Biraz bekledikten sonra birinci sorgunun cevabından vazgeçilerek, Kolordu Komutanından alınan emrin manası soruldu; yine cevap yok! Sebep?
Sebep, aldığı emrin manasını anlamamıştı.
Sebep, verdiği emrin veya daha doğrusu imza ettiği emirnamenin neden ibaret olduğunu bilmiyordu.
Sebep, çünkü görünüşe rağmen o Tümene ,o kumanda etmiyordu.
Sebep, edemezdi…
Ya böyle anlamadan verilen emri kabul eden Alay Komutanları?!.. Evet bu merakı gidermek için Tümen Komutanının yanından ayrılarak, ”Karştıran” istikametine yürüyen alaylara karıştım.
Bir Alay Komutanına , beni hareketleri hakkında aydınlatmasını rica ettim.
“Şimdi”dedi.
Ceplerini karıştırdı. Ceketini iç cebinden iki buruşuk kağıt çıkardı.”İşte iki emirname”dedi.”Birini gece aldım, birini sabahleyin…Henüz ilk emrin icaplarını tamamen ifa edemediğimiz için ikinci emrin hükümlerini tatbike başlamadık…”
Bu emirleri gözden geçirdim. İkincisi birincisinin hükmünü geçersiz sayıyordu. Fakat Alay Komutanı hala:
“Evvela birinciyi ve sonra ikinciyi”diyordu.
Niçin?
Çünkü, Alay Komutanı numara sırası ile tatbikini düşündüğü emirlerin ne birincisi ve ne de ikincisini anlamıştı. Halbuki alayı gidiyordu. Fakat nereye ve niçin?! Bunu Alay Komutanının kendisi de bilmiyor, alayını takibeden hiç kimse de bilmiyordu?
Bu gidiş elbette felakete, hacalete doğru bir gidişti…”
.............................................
“Genç Teğmen sanatının asıl ruhunu, katıldığı bölüğün fertleri önünde, bölüğün babası olan Yüzbaşısından ve daha büyük amirleri tarafından, iş üzerinde bulunaraktan öğrenecektir. Önce komutan olacaktır; bir takıma!..Ve sonra komutan olamaya hazırlanacaktır; bir bölüğe…Ve işte böyle öğrenecektir ve sonra öğretecektir…”
..............................................
“Büyük ve küçük her birliğin içinde her subay ve her astsubay ve hatta her er, hareketinin suretine dair amirinden hiçbir emir ve hiçbir fikir almadığı haller karşısında kalır. İşte bu sebepledir ki, gerek komutanların ve gerekse erlerin bizzat düşüncelerini işleterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetiştirilmiş olduklarına kanaat edilmeden, bir askeri kıtanın ,bir ordunun güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, dalalettir.
Bir kuvveti meydana getiren insanlar umumi hayatları, fikirleri, hareket serbestlikleri ezilmemiş, gürbüz, neşeli erlerden ve subaylardan mürekkep olursa; böyle bir askeri kıtada biraz düşünce işleterek, kendiliğnden iş görme hassası pek ziyade ortaya çıkar…
İnisiyatifin, haddini bilmeme mertebesine varıldığı bir orduda, herkes kendi başına buyruk olur. Amir, maiyet yok; onun için itaat ve inzibat dahi kurulamaz.”